Arkadaş memleket gerçekten psikolojik sorunlar yaşıyor. Hepimiz hatırlıyoruzdur bir zamanlar memleketimin “Uçan Adam Sabri” temaşasını. Güldürü amaçlı mıydı, yoksa gerçekten “Salak yerine mi konulmuştuk?” artık siz düşünün… Gündemimiz epeyce meşgul edilmişti. Milletçe uçuyoruz aslında. Yani, benim şu 24 Haziran seçim konuşmaları bağlamında anladığım diyalog kalibresinin bunu açık ettiğini düşünüyorum. Bir yanda Erdoğan “ Bana bak Muharrem !” diye yüklenirken muhalefete; öte yandan ses veren İnce “Sana baktım Recep?” arasında salaklaşmasın da ne olsun? Seçim öncesinde siyaset meydanlarında ne dinlediğimizi anlamamız gerekiyorken; belki vaziyet, millet olarak bizden kaynaklıdır… Hani “Anladığımız bu” kabilinden. Ben tam olarak çözebilmiş değilim.
Dünyada neler oluyor?
Ülkemizde bunlar yaşanırken dünyada neler oluyor… Düşüneniniz var mı? Ağacın tamamına bakabiliyor musunuz? Siyasilerin bunu göstermediği aşikâr kahvehane muhabbetiyle ortada! Dünyada sular çok ısındı “Ey millet!”
ABD başkanı Trup, kendi kamuoyu önünde büyük baskı altında mesela… Şöyle bir gündem var ABD’de: mülteci ebeveynlerin çocuklarından ayrılarak tutuklanması. Ortalık yıkılıyor. Bu şekilde olmamakla beraber benzer bir duruma yine, Almanya’da yeni kurulmuş hükümetin sancıları gösterilebilir; “Merkel’in siyasi hayatının sonu olabilir” denilen Avrupa’daki mülteci krizi, Almanya’yı karıştırmış durumda. Yine Trump’un Çin ile gümrük vergileri kapsamındaki soğuk savaşı, Kuzey Kore ile tarihi diyalogu, diğer bir yanda İran’ın iç piyasaya “ithalat kotası” getirmesi… Daha birçok konu var ahali. Dünya gündemi içerisinde en stratejik başka bir detay da şu:
İsrail ile ABD arasındaki Nükleer sırlar
İsrail, 1967’de Altı Gün Savaşı’nın arifesinde nükleer eşiği geçti. O zaman, Monterey’deki Middlebury Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü’nün nükleer tarihçisi ve iki kitabın yazarı olan Avner Cohen’e göre; üç nükleer silaha sahipti. İsrail’in nükleer silah bulundurmasına göz yumacak ABD ile İsrail’in 50 yıl önce başlayan, kötü niyetli sırlarını bugün Trump, orta doğu planının bir parçası olarak devam ettiriyor.
1969 sonbaharında, İsrail Başbakanı Golda Meir, “İsrail’in nükleer silah bulundurma hakkı” konusunda Beyaz Saray’da Richard Nixon ile bir araya geldiğinde iki tarafın yazılı olmayan bir anlaşmaya varıldığı söylenen bu mesele, Clinton Yönetimi döneminde hazırlanan “gizli mektup” diplomasisiyle yönetilmiş.
George W. Bush, başkan olduğu zaman Clinton’un uygulamasını aynen takip ederek benzer bir mektubu da imzaladı. 2009’da ise yeni Başkan Barack Obama, göreve başladığında “Nükleer silahsızlanma” konusunda İsrail’e göz yummak sürecinde diplomatik tereddütler yaratsa da Mayıs 2009’da mektubun güncellenmiş bir versiyonunu imzaladı.
“İsrail’in nükleer silahlarından vazgeçmesini asla istemeyiz”
2010 yılında “Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme” konferansı öncesinde Netanyahu, İsrail’in nükleer silahsızlanma konusunda uluslararası baskı altında kalabileceğini düşünmüş. Tabii konu, 6 Temmuz 2010’da Netanyahu ile görüştükten sonra gizli mektupların varlığını ve içeriğini açıklamadan yapılan basın bildirisinde Obama tarafından şöyle netleştirilmiş oldu:
“Nükleer silahların yayılmasını önleme konferansından çıkan sorunları ele aldık. Bu konulara gelince ‘ABD politikasında’ hiçbir değişiklik olmadığını Başbakan’a yineledim… İçinde bulunduğu bölgeye ve karşı koyduğu tehditlere bağlı olarak İsrail’in benzersiz güvenlik gereksinimleri var; tehditlere ya da bölgedeki tehditlerin herhangi bir kombinasyonuna cevap verebilmeli. İşte bu yüzden, İsrail’in güvenliğine olan bağlılığımız neticesinde, ABD hiçbir zaman İsrail’den ‘güvenlik çıkarlarını baltalayacak’ herhangi bir adım atmasını istemeyecek.”
ABD diplomasi koridorlarının 2017’de hareketlendiği süreçte tekrar gündeme geldiği belirtilen bu mektubu imzalamasıyla şaşkınlık yaşamıyoruz. Adamlar öyle veya böyle devlet politikası yürütebiliyorlar. (Konuyla ilgili olarak bu kaynağı okumaya devam edebilirsiniz.)
Peki, biz ne konuşuyoruz acaba: “Bana bak Muharrem”
Ekonomik ağırlığın Çin’e kaydığı, Avrupa’da popülistlerin temel demokratik değerleri sorguladığı ve AB’nin yıkılma noktasına geldiği, Ortadoğu üzerinde çok tehlikeli bir rol oynayacak nükleer gücün tek taraflı tutulmaya çalışıldığı… Kuzey Kutbunda sahiplik iddialarının çatışmalara yol açacağı bir dünyanın tam ortasında ne konuşuyoruz?
15 yaşımdan beri Cuma namazı kılıyorum, Bana bak Muharrem, Muhtarlıklar nasıl kapatılacak, Küba’ya cami yapılsın mı?, Muharrem İnce’nin şiir kitabı “Tatanka”, Sana baktım Recep, kapatacağım, kapatacaklarmış, Rize’ye gelir camınızı taşlarım… Falan filan.
Yahu onu bunu bilmem ama uçtuğumuzu inkâr edemeyecek kadar şuurum yerinde!